Medya ve Tüketim
Toplumu açısından bir şehrin değerlendirilmesi; Şanlıurfa Örneği
Hiç Urfalı gördünüz mü?
Üstteki soruyu, yoksa “Urfalı” diyerek değil de, “Şanlıurfalı” şeklinde mi, sormak gerekir?
Hadi baştan, soralım: Siz hiç “Şanlıurfalı” gördünüz mü?
En kötü ihtimalle, İbrahim Tatlıses’i, yakınen yahut ekranlardan görmüş iseniz, o da “gördüm” sayılabilir.
Peki
siz, Şanlıurfa’yı gördünüz mü?
Büyük
ihtimalle, görmediniz. Görseniz de, görmeseniz de, “Şanlıurfa” denildiğinde, ne
gibi çağrışımlar geliyor zihnimize, hayalimize ?
Hadi
sıralayalım: Urfa demek; İbrahim Tatlıses demek. Urfa demek; kebap demek. Urfa demek; isot
demek, sıra geceleri demek, Nemrut demek, Hazreti İbrahim demek, Balıklıgöl
demek. Urfalı demek; esmer demek. Eğlenmeyi seven, çoğunlukla çiftçilik yapan
demek. Urfalı demek, Koca bir Mezopotamya Ovası’nın kuzeyinde, “Yüzüklerin
Efendisi’ndeki” Gondor Şehri, Mardin ise, Urfa’da At Beyleri Rohanlıların
yurdudur, denebilir.
Şanlıurfa,
aslında tüm bu betimlemeleri, yakıştırmaları, sıfatları, refleks haline gelmiş
benzetmeleri, Eşleştirmeleri kendisini
iyi anlattığı daha doğrusu doğru anlatabildiği için değil, medyanın kendisine
biçtiği ve layık gördüğü “imaj dünyasından” almaktadır.
Daha
sade bir dille söylemek gerekirse; Şanlıurfa, kendisini anlatabilen, kendisini
tanıtabilen bir kent değil. Şanlıurfa, daha çok “şöhretli” evlatları üzerinden
ve yemekten içmekten, sıra gecelerinden ve dini terminolojideki “Balıklıgöl” ve
Nemrut’un Hazreti İbrahim’i yakmağa çalıştığı şehir olarak tanınıyor..
Urfa, kalabalık aşiret düğünleriyle biliniyor. Oysa, gerçek hiç de öyle değil. Bu bir medya dayatmasıdır..
Urfa, silahlı kabadayılığın merkezi gibi algılatılıyor. Oysa Urfa’da, Drej Ali (Ali Yasak) kadar, Kazancı Bedih’ler de var.
Urfa, kalabalık aşiret düğünleriyle biliniyor. Oysa, gerçek hiç de öyle değil. Bu bir medya dayatmasıdır..
Urfa, silahlı kabadayılığın merkezi gibi algılatılıyor. Oysa Urfa’da, Drej Ali (Ali Yasak) kadar, Kazancı Bedih’ler de var.
Urfa,
kebaptan ibaret sanılıyor oysa ki, Urfa’nın tatlıları, çorbaları, pilavları,
şerbetleri de var.
Urfa, kız kaçırmalarla, ağırlığınca altın takılan düğünleriyle biliniyor. Hani derler ya, “Urfalıyla evlen, aynı gün, 40 bin akraban daha olsun” diye… Oysa Urfalı olup, tekil yaşayanlar da var, fakir yaşayanlar da var. Kız kaçırmalara bakılınca, veya ayda yılda bir veya belki iki cinayete bakıp, Urfa’nın her gün, cinayetlere sahne, cinayetlere gebe olduğu izlenimi veren medya, aslında zihinlerimize gerçek bir “Şanlıurfa” algısı değil, gerçekte hiç de öyle olmayan bir “Şanlıurfa” imajını yüklüyor.
Arkeolojik ve antropolojik açıdan, dünyanın en eski kült yapı topluluğu olarak tescillenen Göbeklitepe, Şanlıurfa merkezine sadece 22 kilometre uzaktadır. Ankara’da; Esenboğa ve Kızılay arası mesafeden % 25 daha yakın. İstanbul’da, Silivri – Bakırköy arası kadar…
Urfa, kız kaçırmalarla, ağırlığınca altın takılan düğünleriyle biliniyor. Hani derler ya, “Urfalıyla evlen, aynı gün, 40 bin akraban daha olsun” diye… Oysa Urfalı olup, tekil yaşayanlar da var, fakir yaşayanlar da var. Kız kaçırmalara bakılınca, veya ayda yılda bir veya belki iki cinayete bakıp, Urfa’nın her gün, cinayetlere sahne, cinayetlere gebe olduğu izlenimi veren medya, aslında zihinlerimize gerçek bir “Şanlıurfa” algısı değil, gerçekte hiç de öyle olmayan bir “Şanlıurfa” imajını yüklüyor.
Arkeolojik ve antropolojik açıdan, dünyanın en eski kült yapı topluluğu olarak tescillenen Göbeklitepe, Şanlıurfa merkezine sadece 22 kilometre uzaktadır. Ankara’da; Esenboğa ve Kızılay arası mesafeden % 25 daha yakın. İstanbul’da, Silivri – Bakırköy arası kadar…
Türkiye’de
kaç kişi, dünyanın en eski kült – yapı topluluğunun, Şanlıurfa’da olduğunu
biliyor ama?
Akademik
sahada da, medyanın, Şanlıurfa’daki tüm tüketim alanlarına dair haberleri
vardır da, kültüre dair, ne kadar turist, ne kadar malzeme, veri, görsel ve
ören yeri olduğu, değil haber, iki satır içerik olarak dahi, yayınlanamaz.
Urfa’nın
nitrit asit tüketimi dahi, haberleştirilir, hatta akademik çalışma yapılır.
Yetmez, tavuk üretimi, susam üretimi ve tüketimi
Nitrik
asit tüketimi ve şehrin aylık temiz içme
suyu tüketimi de, hesaplanıyor, kaynaklar ve tüketim açısından bir örüntü
kuruluyor.
Ancak,
yeni nüfusun, yerleşim, barınma koşulları, yeni neslin ev ihtiyaçları, eğitim
ihtiyaç ve imkanları, sosyal mekanları ve şehrin mekânsal – fiziksel dönüşümü
kadar, fikri, ruhi inanca dair değişimleri ise, konuşulmuyor…
Medya
için “Şanlıurfa” demek devasa üretim merkezi olan “Harran Ovası” demek değil.
Medya için Şanlıurfa demek, tüketim demek. Duygusal, eğitim ve biyolojik anlanmda, Şanlıurfaa demek
üretimi bir yana, tüketim demek.
Türkücülerini,
sıra gecelerini, Göbeklitepe’yi, toprak altı zenginlikleriyle, tüm dinlerin ve
tüm halkların kaynaştığı bir Şanlıurfa, medyada sadece “imaj kültürü” olarak “Kebaptan, Kabadayı veya
özentisi gençlerden” ibaret görülüyorsa, bunda bir kusur illa ki vardır ancak
bu kusur medyadan veya sair kurum kuruluşlardan değil de, Urfalılardan
başlamalı.
Dünün
çok çocuklu, çok eşli aile yapılarından gelen Şanlıurfalıların bugün geldikleri
nokta ise, yüksek öğretim gören, beyaz
yakalılar grubundan olmaktır.
Urfa,
şehir planlaması, hacimsel – geometrik
büyümesi yanında; fikri, hissi ve ekonomik büyümeler de yaşıyor.
Bu bağlamda, Urfa’nın sadece dünden gelen bilgileri, tecrübeleri, gelenekleriyle değil, bugüne dair gerçekleriyle de bilinmesi, “endüstriyel kitle kültürü” haline gelen insanlık nazarında, kamuoyu nezdinde, daha verimli, yararlı olacaktır.
Bu bağlamda, Urfa’nın sadece dünden gelen bilgileri, tecrübeleri, gelenekleriyle değil, bugüne dair gerçekleriyle de bilinmesi, “endüstriyel kitle kültürü” haline gelen insanlık nazarında, kamuoyu nezdinde, daha verimli, yararlı olacaktır.
Şanlıurfa,
11 bin 600 yıl öncesine uzanan, kanıtlanmış yaşam kültürüyle, üç büyük dinin
bir arada yaşadığı, Peygamberlerin Atası kabul edilen Hazreti İbrahim makamı
olmasına rağmen, günümüz tüketim toplumunda, kebaba, türküye, isota indirgenmiş
olması, sadece duygusal bir tepki olarak “acı durum” olarak geçiştirilemez.
Şanlıurfa,
sadece Harranlı çiftçi olarak anılıyorsa, burada, medyanın bükücü burucu gücü
sözkonusu değildir. Ayrıca medyanın etkileme, maniple etme, sansasyon
oluşturma, gündem tayin etme, gündem saptırma, spekülasyon oluşturma ve
suskunluk sarmalı yahut dezenformasyon oluşturma işlevlerine ve niteliklerine
karşı da, Şanlıurfa’nın “medya okuryazarlığı” konusunda kendisini eğitmesi
gerektiği, çok açık bir gerekliliktir.
Şanlıurfa,
kadim “Ur” ismi gibi, “Urha, Urhei, Urhoi, R’huai, R’yhha, Ar’Ruha” isimleri
yanında, yüzlerce yıllık “Urfa” ismine, “Şanlı” ekini, kitlesel bir uyanış,
kitlesel bir direniş, bağımsızlık ve kendi topraklarında özgürce yaşam isteği
uğrunda, can feda ederek elde etmiş olmasına karşın, bugün kendi ilçelerinden
ve köylerinden aldığı iç göçüyle, kafası karışık, sorunlarının henüz çok az
Urfalı tarafından fark edilmiş olduğu, bürokratların ve siyasetçilerin kısır
tartışmaları ve çekişmeleri arasında ezilmektedir.
Kazancı Bedih olarak tanınmış olan, Bedih Yoluk, bir gazelhan olarak, sıra geceleri geleneğinde, geleneğin devam ettiricisi olarak, saygı gören bir Urfa Büyüğü idi.
Kazancı Bedih olarak tanınmış olan, Bedih Yoluk, bir gazelhan olarak, sıra geceleri geleneğinde, geleneğin devam ettiricisi olarak, saygı gören bir Urfa Büyüğü idi.
Tarihin
ve tüketim toplumun cilvesine bakın ki; yoksulluk ve siyasi sebepler
sonrasında, şehrin % 75 oranında kaçak elektrik kullandığı belirtilen resmi
istatistiklerde, Kazancı Bedih, ısınmak için, “elektrik” değil de, kömür sobası
yakmaktadır. Bir gece, sobadan sızan gaz sebebiyle, Kazancı Bedih – Bedik Yoluk
ve eşi Fatma Yoluk öldü.
Kaçak elektrikle ısınan bir kentte, “kaçak elektriğe” tenezzül etmeyen Kazancı Bedih, hangi toplumun, hangi tüketim alışkanlığının, hangi toplumsak bakış açısının ürünü bir insan evladıdır?
Hem Türkiye genelinde, hem Şanlıurfa özelinde, Kazancı Bedih gibi ehli namus ve ehli sebatkar, meslek ve sanat erbapları, ne kadar takdir ve saygı görmüş, ne kadar ciddiye alınmış, ne kadar istifade edilmiştir.
Frankfurt Okulu’nun dahi, Frankfurt’tan kaçıp, bir heves ve umutla, teselli ve kurtuluş ışığı aradıkları, Amerikalarda, kapitalizmin baş ülkesinde, başkentlerinde umutsuz can verdiği düşünce atlasına bakılınca, Şanlıurfa için halen bir ümit var, denebilir mi?
Bir
Şanlıurfalı olarak, topraktan beslenmiş ve asırlardır, topraktan, Fırat’tan,
Harran’dan ekmeğini geçimini sağlamış nesillerin son temsilcisi olarak, artık topraktan
değil, üst bilgiden, metinler arası okumalardan, gazetecilikten geçim parasını
ve hayatını kazanmış isteyen biri olarak, Urfa’nın “şanına da” ve tarihine,
Göbeklitepe’nin getirdiği, “Dünyanın En Eski Kült Yerleşim Yeri” olmak sayesine
de, bir umut meşalesi yakabileceğime inanıyorum…
Şanlıurfa’nın Çocukları, artık kebapla, isotla, salt türkülerle değil, “bilginin – kültüre ve bilginin endüstriye dönüştürülmesi gereken bu çağda” kültüre ve insana dair olan inancımızı da korumalıyız..
Koruyamadığımızda, Kazancı Bedih’lerin “ölüm biçimleri ve sebepleriyle” ortaya çıkan mesaj, bizim de hazin sonumuz olacaktır.
“Tüketim
Toplumu’nun Medya Etkisinde, Şanlıurfa’ya bakış” adlı deneme yazısıdır.