27 Ekim 2015 Salı

URFANIN GÜZEL SESLERİ...

URFANIN 'GÜL-Ü BÜLBÜL' SESLERİ 
 
İBRAHİM TATLISES
            1952 yılında Şanlıurfa'da doğdu. Adanalı bir sinemacının, inşaatta sesini duymasıyla birlikte önce Adana'da ardından Ankara'da çeşitli gazinolarda sahneye çıktı. 1975 yılında çıkardığı "Ayağında Kundura" adlı plakla tüm Türkiye'ye sesini duyurdu. Ardından "Sabuha", "Dom Dom Kurşunu", "Bir Mumdur" gibi türküleriyle ününü pekiştirdi. "Allah Allah", "Kara Zindan", "İnsanlar" ve "Fosforlu Cevriyem" gibi albümleri büyük ilgi gördü. "Allahım Neydi Günahım", "Yakamoz", "Yol Ver Dağlar" "Sormadın beni" "Fırat" gibi popüler parçaları kendisine has üslubuyla yorumlayarak 1996 ve 1997 yıllarında ödüller aldı. Talk show programcısı, yönetmen, oyuncu, senarist, söz yazarı, köşe yazarı, besteci ve yorumcu kimliğiyle birçok dalda başarılı çalışmalara imza attı.

MÜSLÜM GÜRSES
            Müslüm Gürses, 1953 yılında Halfeti'de doğdu. Gürses, üç yaşındayken ekonomik nedenlerden dolayı ailece Adana'ya göç ettiler. Müslüm Gürses, şarkıcılığa 1965 yılında , Adana'da bir çay bahçesinde şarkılar söyleyerek başladı, o yıllarda bir gazinoda sahneye çıktı. İlkokuldan mezun olduktan sonra 14 yaşındayken, 1967 yılında Adana Aile Çay Bahçesi’nde düzenlenen yarışmaya katıldı ve birinci oldu. 1968 yılından itibaren piyasaya ilk 45'likleri çıkarmaya başladı. 1979 yılında ilk defa İsyankâr filmiyle kamera karşısına geçen Gürses, toplam 38 sinema filminde rol almıştır. Gürses, 3 Mart 2013'te hayatını kaybetti. 

MAHMUT TUNCER
            1961 yılında Şanlıurfa'da doğmuştur. Küçük yaşlardan itibaren futbol ile ilgilenmiş ve Urfaspor'da profesyonel oyuncu olarak görev aldı. 1979 yılında TRT Radyosu'nun açmış olduğu sınavlara katılarak birinci oldu. 1980 yılında "Uyandım Sabah ile" adlı ilk albümünü çıkardı. Ses sanatçılığının yanı sıra 20 filmde başrol oyuncusu olarak rol alan sanatçının çok sayıda bestesi bulunmaktadır.

KAZANCI BEDİH 
            Kazancı Bedih adıyla tanınan Bedih Yoluk, 1929 Şanlıurfa'da doğdu. Şanlıurfalı gazelhan, sıra gecesi geleneğinin önemli ustalarındandır. Çocukluğundan itibaren müzikle ilgilendi. cümbüş, ud ve tambur gibi müzik aletlerini çalmayı öğrenerek yöredeki sıra gecelerine katıldı ve sanatını geliştirdi. 2.000'in üzerinde kasette kaydı mevcuttur. Kazancı Bedih, 20 Ocak 2004'te Şanlıurfa'da vefat etti.

TENEKECİ MAHMUT
            Tenekeci Mahmut adıyla bilinen Mahmut Güzelgöz, 1919'da Urfa'da doğdu. Mahmut Güzelgöz, yörenin gerçek üslubunu bilen usta bir okuyucuydu. Zengin Urfa müziği birikimine sahip olması nedeniyle uluslararası üne sahip bir "kaynak kişi"dir. Bu özelliğinden dolayı Kültür Bakanlığı'ndan teşekkür almış, üstün hizmet ödülüyle onurlandırılmıştır. 1988 yılında vefat etmiştir.

MUKİM TAHİR

            1900 yılında Urfa'da doğmuş olup asıl adı Tahir Oturan'dır. Mukim Tahir Urfa’nın yetiştirmiş olduğu en ünlü ses sanatkârlarından biridir. Aynı zamanda bestekârdır. 1938 yılında Urfa Türkülerini derlemeye gelen Muzaffer Sarısözen grubundaki heyet Mukim Tahir başta olmak üzere birçok Urfalı’dan türküler derlemiştir. Çarşıda nişe, Havayi deli gönül, Abdonun mezarını, Bu pınar eşme pınar ezgileri Mukim Tahir’den derlenen ve kayda alınan eserlerdir. Mukim Tahir, 1946 yılında Zonguldak’ın Yenice İlçesi’nde vefat etmiş ve cenazesi orada defnedilmiştir. 

KEL HAMZA
            Kel Hamza lakabıyla tanınan Hamza Şenses, 1904 yıllında Urfa’da doğdu. Şenses’in esas mesleği keçeciliktir. Bağlama, tambur ve cümbüş çalmasını bilen Hamza Şenses, Urfa’nın ünlü ses sanatkârı Mukım Tahir'le aynı dönemlerde yaşamıştır. Hamza Şenses’in altı plak kaydı bulunmaktadır. "Adam Ağladan Oldum, Aşkın Ne Derin Yâreler Açtı Ciğerimde, Diyarbakır Bu Mudur, Kışlalar Doldu Bugün, Nere Gidim Kardaş Nerem Var, Ne Hoş Olur Mahpushane Havası, Urfa Dağlarında Gezdiğim Çağlar" gibi türkü ve uzun havalar Hamza Şenses’ten derlenerek TRT repertuarına alınmıştır. Ses sanatkârı ve bestekâr olan Hamza Şenses, 1939 yılında Urfa’da vefat etmiştir. 

SEYFETTİN SUCU
            Seyfettin Sucu 1942 Yılında Urfa`nın Kanberiye mahallesinde dünyaya gelmiştir. 1966 yılında İstanbul’da Alaeddin Palandöken isimli bir plak sahibiyle tanışır ve ilk plak çalışmasını "Bu Handan Kervan İşler Bu Handan" isimli uzun hava ile yapar. Kendisine halk tarafından "Şark Bülbülü" lakabı takılmıştır. 1980 yılında yönetmenliğini Hüseyin Peyda'nın yaptığı "Havar" filminde başrol oynamıştır. 45 yaşında yakalandığı amansız hastalıktan dolayı konser için gittiği İzmir'de vefat etmiş ve Urfa Bediüzzaman Mezarlığına defnedilmiştir.

GÜLER IŞIK
            Şanlıurfa Siverek ilçesinde doğan sanatçı, daha sonra ailesiyle birlikte Gaziantep’e taşınır. Gaziantep Halk Evinde 2 yıl halk müziği dersleri alır. Ardından çay bahçelerinde program yapmaya başlar. 1977 yılında Ankara Radyosunun açmış olduğu, amatörler yarışmasını kazanır. Profesyonel müzik hayatına böylece adım atmış olur. Sanatçının aynı zamanda 3 sinema filmi bulunmaktadır.                           

MÜNEVVER ÖZDEMİR
            1975 İstanbul doğumlu olan sanatçı aslen Urfa'lıdır. İlkokulda solfej ve bağlama dersleri alarak müzik hayatına başlayan sanatçı İstanbul Teknik Üniversitesi (İ.T.Ü) Türk müziği devlet konservatuarı ses eğitim bölümünde eğitimine devam etmiştir. 1996 yılında TRT sınavını kazandı. Eğitimini tamamlayarak, MEB bünyesinde müzik öğretmenliği yaptı. İ.T.Ü halk müziğinde yüksek lisansını tamamladı. "Şanlıurfa müzik hayatında iki usta sanatçı; Mukim Tahir ve Bakır Yurtsever" konulu bir tez hazırladı. 2003 yılında, öğretmenlikten ayrılarak TRT'nin kadrolu sanatçısı oldu. Birçok ödüle sahip olan sanatçı, halen TRT yurttan sesler korosunda görev yapmaktadır.

ŞİVAN PERVER 
            Asıl adı İsmail Aygün olan sanatçı, 1955 yılında Viranşehir'de doğdu. Şair, usta bir bağlama virtüözü ve şarkıcı olan Şivan Perver, Ortadoğu’nun en tanınmış sanatçılarındandır. Müzisyen, Dengbej, tarihçi ve yazar olan Perver, eserlerinde tarihi ve geleneksel temaları yansıtır. Şivan Perver, otuz yılı aşan müzik kariyeri ve üstün yetenekleri ile dünyanın pek çok yerinde önemli müzik ödülleri almış, dünyaca tanınan üniversitelerin fahri doktora dereceleri ile onurlandırılmıştır. Perver, 2004 yılında, toplumda sanat ve kültürün gelişimine ve yaygınlaştırılmasına katkıda bulunmak üzere, uluslararası hayırsever girişimler eşliğinde, Almanya’nın Frankfurt kentinde Şivan Perver Uluslararası Kültür Vakfını Kurmuştur.

NURİ SESİGÜZEL
            Asıl adı Nuri Kaçtaş olan Ünlü sanatçı 1943 Halfeti doğumludur. 13-14 yaşlarında halk müziğine başlamıştır. 1961'de İstanbul Radyosunun açmış olduğu sınavları kazanmış ve Radyo sanatçısı olarak profesyonel sanat hayatına başlamıştır. Plak şirketlerinin ilgisini çekince, 300'ü aşkın plak doldurmuştur. 1963'te sinemaya başlamış çeşitli filmlerde oynamıştır.                      

MEHMET ÖZBEK
            1945 yılında Şanlıurfa'da doğdu. 1964 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne girerek Türk Dili ve Edebiyatı öğrenimi gördü. 1966 yılında TRT'nin açmış olduğu sınavı kazandı. 1977 yılında aynı radyonun Türk Halk Müziği ve Oyunları Şube Müdürlüğü, 1982 yılında da TRT Müzik Dairesi Türk Halk Müziği ve Oyunları Müdürlüğü görevlerine atandı. 1983-1995 yılları arasında çeşitli üniversitelerde Türk Halk Müziği dersleri verdi. 1996 yılından beri Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Bilim Kurulu Üyesi ve Müzik Perde ve Sahne Sanatları Kolu Başkanı olan Mehmet Özbek, Haziran 1986 tarihinden beri kuruluşunu gerçekleştirdiği Kültür Bakanlığı Ankara Devlet Türk Halk Müziği Korosu'nun şefi olarak görevini sürdürmektedir.                                    
   Urfalı sanatçıların Şanlıurfa'da müzeleri yapılmış ve halka açık ücretsiz.

AHMET ÖZHAN
            1950 yılında Şanlıurfa'da doğan sanatçı, 1970’li ve 1980’li yılların popüler Türk Müziği yorumcusu olarak tanınmıştır. İlerleyen yıllarda çeşitli plak ve kaset çalışmalarının yanı sıra, sinema filmleri, televizyon dizi ve konserleri, radyo çalışmaları ile çeşitli televizyon kanallarının müzik programlarında yorumcu, programcı ve yönetmen olarak da görevler almıştır. Özhan, 1998 Yılında “Devlet Sanatçısı” unvanı almıştır. 1981-1991 yılları arasında TRT İstanbul Radyosu'nda ses sanatçısı olarak görev yapan Ahmet Özhan, 1991 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu’nun kuruluşunda yer almıştır.

FERHAT GÖÇER
            23 Haziran 1970 tarihinde Şanlıurfa'nın Birecik ilçesinde doğdu. Ortaokul ve liseyi İzmit’de okudu. 1986 yılında İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi'nde tıp eğitimine başladı. Bundan iki yıl sonra 1988'de İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Şan Bölümü ön lisans eğitimini görmeye hak kazandı. İlk albümünü 2005′te kendi adıyla çıkaran Ferhat Göçer, 2007 yılında ikinci albümü “Yolun Açık Olsun”la müzik piyasasındaki yerini aldı. Ayrıca Metropol Senfoni Orkestrası adıyla Türkiye'nin tek şahsa özel Senfoni Orkestrasını kurmuştur.


KİME DİYEM?

KİME DİYEM? SİYE DİYEM. GİDİSEN Mİ ?

Urfa, ilginç bir şehir. İlginçliği, tarihiyle veya insanlarıyla sınırlı ve yüzeysel değil.

Urfa, kelimeleriyle de, sözlü kültürü ve bu kültürü oluşturan kelimeleri, birçok dilden alarak, hayata kattığı kelimeleriyle de zengindir.

İstanbul Türkçesiyle "Sen" dersin ama ben sana "siye" derim.

Sen "siye" diye belki argo sanırsın ama, biye sorsan, ben sana "bana sorsan" demek istediğimi de söyleyebilirim.

Ha "siye" söylemişim ha sen "biye" söylemişsin. 
"Gelisen mi?" diye sorsam, "Geliyor musun?" diye sorduğumu anlamıyor musun, sanki?

Urfalı ol veya olma, Urfanın dünyadan farkı yok ama farklı olan zenginliği, kendine özgülüğü var.

Her gelen halktan bir şeyler almış Urfa. Halkların zenginliği, kültürel zenginliği oluşturmuş.

"Gidah" desem, gidelim dersin..

Ane, desem.. Sen de "Anne" dersin..

Ha sen burada "baba" demişsin ha ben sana "babo" demişim. Ne fark eder? Urfa'ya gelirsen, çok şey fark eder. Urfada, şive candır. Urfada yerel ağız, zenginliktir, aşinalıktır, bilmektir, emin olmaktır, tanış olmaktır, kendinden olmak, kendinden saymaktır.

Hala da deriz ama, "Bibi" demek de var haznemizde.Teyze demek yerine, dilimiz güzelliğe kaymış "dayze" deyivermişiz bir vakit sonra..

Kocasına "Herif" diyorsa kadınlarımız, Azerbaycan'da kadına "avrat" dedikleri gibi, bizde de çok vakit "avrat" demiş kocalar, karılarına. Oysa bunda ne bir argoluk kasdı var ne de başka bir art niyet. Biz bize, içtenlikle, böyle seslenmişiz tarihler boyunca..

Karadeniz'de "Ula" diyorlar mesela. Kars'ta, Ardahan'da, Erzurum'da "Ola" diyen de var. Bizim Urfa'da ise "Lo" dedin mi, herkese açı kbir seslenmedir.  Biz bize benziyoruz işte. Doğulu batılı, kuzeyli veya güneyli fark etmiyor..

Sen bana şaka yapsan ben de sana "henek yapma lo" desem, anlamazsın büyük ihtimalle. Al sana şaka. Al sana, bizdeki şakanın karşılığı olan henek.

Şiahhış olmak, ağbati başiya demek.. Kürtçenin, yerelde değişmiş, aşınmış ifadeleridir aslında. Ser baş demek, baş - baş demek. Başiya, senin başın demek. Al sana "ağbati - ak olsun, manasında "başın ak olsun demek..

Daha bunun sebzeleri var, farklı farklı söylenen, kızgınlıkları var, sevinçleri var. Urfa demek, lügata bir başka bakmak demek..

Arabı da, Kürtleri de, Türkleri de, Afganisi, Acemi, Çeçenleri de, Urfa'da bir başkadır..

Hem, hepimiz birbirimize benzeriz, hem de her birimiz, kendimize benzeriz.

Urfa, aslında en çok da, kendine benzer.

Şanlıurfamızdan sevgilerle


URFA HALK OYUNLARI

NE DE GÜZELDİR, URFA'MIZIN HALK OYUNLARI

Her ne kadar, TBMM tarafından, Milli Mücadele yıllarında, Fransızlara karşı verdiği kahramanca mücadele yüzünden, isminin başına "Şanlı" eklense de, Urfa her daim şanı şöhreti yüksek kadim bir şehir olarak, insanlık tarihindeki önemini korumaktadır.

Tarih boyunca, kimileri gelmiş "Ur" demiş, kimileri gelmiş "Ur-Hoy" demiş. Dil değişmiş, şive ağız değişmiş, bazıları da "Urhei, Orhei, Orhayi, Ruhai, Ruhha" şeklinde farklı şekilde söylemişse de, Urfa, her daim Urfa olarak kültürel zenginliğini korumaya devam ediyor.

Yerlisi için şehrin resmi adı  "Şanlıurfa" da kullanılmaktadır, dile alışkın olduğumuz, "Urfa" da kullanılmaktadır.

Urfa, Göbeklitepe arkeolojik kazı alanında ortaya çıkan, antik kent kalıntılarıyla, tarihin en eski şehirlerinin başında geldiğini ispatlamıştır. 

Bugün için, Urfa sadece tarihiyle, müziğiyle, etnik zenginliğiyle değil, ayrıca sözüyle, hikayeleriyle de zengindir.

Her dinin üzerine titrediği coğrafyalar vardır. Bazı coğrafyalar vardır ki; sadece bir millet için değil, bir din için de değil, hatta bütün insanlık için kutsaldır. 

Urfa, tüm insanlık için kutsal, tüm insanlığın ortak paydasında sırlar barındıran güzel bir tarihi şehirdir.

Urfamızın, zenginlikleri arasında, en çok göze çarpan kültürel öğeleri arasında, halk oyunları da önemlidir.

Urfa'nın halk oyunları ekipleri, katıldıkları ulusal ve uluslararası tüm yarışmalarda, üstün başarılarla, çoğu zaman da birinciliklerle dönüyorlar, şehre..

Urfanın Halk Oyunlarının, bu derece ilgi görmesi, bu kadar başarılı ve ödüllere layık görülmesinin altında, elbetteki, tarihi kıyafetleri, kıyafetlerin özgünlüğü, yerel değer ve zenginliği yansıtması kadar, oyunların yerel kültürün derinliğini ve güzelliğini yansıtması da sözkonusudur.

Bu halk oyunların başında, Ortadoğu ve Kafkaslarda farklı şekilleri olan, halay başta gelmektedir.

Urfa'da halay, beşten az kişiyle oynandığında, ritmi bozulan, göze hoş gelmeyen, oyun temposunun düştüğü bir oyundur. Her düğünde, her eğlencede, usulü erkanı vardır. Urfaya has edep, sıra gecelerinde olduğu gibi, halayda da kendini gösterir.

Türkçenin, Kürtçenin iç içe girdiği halaylarda, Kürtçede "Pivçuk" Türkçeye "Pörçük veya Poçik" diye geçmiş, "küçük" anlamına gelen, küçük bez parçası anlamına gelen mendil, hem halaybaşında hem halay sonunda yer alan oyuncuların elinde sallanır.

Halayın baş enstrümanları, davul ve zurna olsa da, son yıllarda, bazı düğünlerde kaval ve def, azen de keman, cümbüş ve darbuka da yer almaya başlamıştır. Özellikle, dini olarak daha hassas olan köy düğünlerinde, def ve cümbüş de yer almaktadır.



Oyunların bir çoğu, Urfanın farklı ilçelerinde ufak tefek farklılar gösterir. Hilvan, Suruç, Viranşehir, Siverek yöreleri bir olurken, Bozova farklı, Birecik ve aşağısı bölgeler de kendi aralarında uyumluluk gösterir.

Günümüzde Urfa Halk Oyunları

Gırani (Ağırlama),  denen, "Ağır - Karşılama" oyunu, ayrıca Tek Ayak (Derik), iki Ayak (Dıniğ), Üç Ayak, Beş Ayak oyunları, Türk Terge, Kımıl, Lorke denen hızlı oyunlar, Hilvan'da Oynanan "Keriboz" oyunu, Suruç'ta oynanan "Dellocan" ve ayrıca Zavfa (Damat), önemli oyunlarımızdır.

Urfa Seylanisi, Suruç Seylanisi, Dik, Keçike, Gülhameda, Teşi, Şujun, Gelberi, Rışko, Mim, Çepik, Şevko, Karaçı, Koçeri, Temirağa, Kommetki, Nure oyunlarımız da halen kötylerimizde profesyonel halk oyuncularını imrendirecek şekilde oynanmaktadır. Urfa Merkezinde oynanan Dinge'nin bir benzeri de Hilvan'da oynanmaktadır.

Kımıl Oyunu, tarım toplumu olan Urfa için, öğretici ve hatırlatıcı bir oyundur. Süne zararlısının Urfa'daki ismi olan kımıl, oyuna da adını vermiştir.  

Tarımla geçinen, hayatını sürdürmek için tarıma bağlı olan Urfa'da, kımıl oyunu, hayat mücadelesini canlandıran, öğreten, bir halk oyunu olarak ortaya çıkmıştır. Bu oyun, her ne kadar halay şeklinde oynansa da, yay ve daire şeklinde sıralanan çok sayıda erkek ve kadının, köy meydanında toplanarak, biçim almasıyla oynanır.  Oyun, davul zurna eşliğinde sadece erkeklerin, sadece kızların veya karışık olarak oynanabildiği oyundur.


Girani Oyunu ise, Kürtçe "büyük, iri" anlamına gelen kelimenin anlamını taşır. Ritmik olmayan, ağır ağır hareketlerle oynanır. Ayaklar, dizden kırılarak, davulun ağıt, değişen ritmine ayak uydurularak oynanır. Oyunu sadece erkekler oynadığı gibi, karışık da oynanır. 

Tek Ayak dediğimiz "Derik" ve İki Ayak dediğimiz "Diniği" ve Terge - Türk Terge dediğimiz Türk-i Beraza da denilen ve halen Suruç Ovası'nda oynanan Derik Oyununa ayak ritmi katılarak, ayak vuruşları ritminin takip edildiği oyundur.

Abravi veya Lorke dediğimiz oyunumuz ise, Urfa'nın genç yaşlı, kendine güvenen herkes tarafından, hem ayak vuruşu, hem omuz vuruşu olan, ritmik, yoğun hareketli hızlı bir oyundur. 

Soseh ise,  AKçakale Oyunudur. bol ayak figürlü, sertlik ve yiğitlik vurgusunun, oyuncuların duruşuna, ritmine, hareketlerine yansıdığı oyundur.

Dörtlü Değnek veya Fasıl oyunu ise, eski zamanlarda kılıçla oynanan ancak sonraları, yaralama ve benzeri riskler sebebiyle, kılıç yerine değnek kullanılarak oynanmaya başlanmış oyundur. bu sebeple de ismi "Dörtlü Değnek" ismini almıştır. 

Fırat kenarındaki Bozova ve yine Hilvan'da oynanan oyunlarımız kadar, Kürtçe "Gezale" denen "Ceylan" oyunu da, meşhurdur. Elinde kovasıyla, süt sağmak isteyen köylü kızı, yakın köyden gelen davul ritmine uyarak ceylan sekmesiyle oynar. Bu sekmeden dolayı da oyunun adını "Gezale - Ceylan" ismini almıştır.

Bunun dışındaki kuzu kapma, kartal kapma, hayvan figürlü, tiyatral oyunlarımız vardır. Tüm oyunlarımızda, hayata dahil olma, kadın ve erkeğin toplum hayatındaki birlikteki sıkça vurgulanır.

Şanlıurfamızdan herkese selamlar